TV KAVRAMLARI (42 G. 11. • Yalınlık (Sadelik): Anlatımın süsten, söz sanatlarından, ağır ve anlaşılmaz sözcüklerden ve özentili,
TV KAVRAMLARI (42 G. 11. • Yalınlık (Sadelik): Anlatımın süsten, söz sanatlarından, ağır ve anlaşılmaz sözcüklerden ve özentili, karışık ve uzun cüm- lelerden uzak olmasıdır. Aşağıdaki metinlerin hangisinde yalın bir anlatımın bulunduğu söylenemez? Akşam yemeğinde erik hoşafı vardı. Küçük ve sarı taneler o kadar lezizdi ki... Acele acele yiyor fakat çekirdeklerini de çıkarıyordum. En nihayet tabağın dibinde kalan dört taneyi kaşığa doldurdum. Ağ- zıma hepsini birden götürdüm. Hepsi bir lokmada eridi. Kendilerinden daha ekşi ve daha serin olan çekirdekleri dilimin üzerinde kaldı. Yavaşça önümdeki tabağa bıraktım. Bunlar üç çekirdek idi. Kendi kendime: "Acaba bir tanesini haberim olmadan yuttum mu?" dedim. Hayır! Bunu mutlaka hissederdim. A) Ensto B) Tesadüfen oradan geçiyordum. Yağmur olanca şiddetiyle yağıyordu. Yollarda çamur insanın dizle- rine hatta beline kadar bile çıkacak bir derecede idi. Basın binasının üst kapısı önünde kenarların- dan şıpır şıpır sular damlayan birkaç bayrak etrafında yaklaşık elli altmış kişi toplanmış bekliyorlar- di. Artık dayanamadım. Yanımdaki arkadaşımı dürterek, bu kalabalığın ne olduğunu sordum. Zavallı adam, şemsiyemden akan sularla daha ziyade islanmamak için biraz açık durarak, "Miting!.." dedi. C) Duvarları ve tavanı uzun bir kışın isleriyle kararmış bir odada ocak içindeki odunlardan çıtırtılar duyu- luyordu. Hızla tutuşarak uzanan ve sönen alevler mandolinle heyecanlı bir marş çalan genç Boris'i ve karşısında duran karısı Magda'yı hafif ve akıcı bir kırmızıya boyuyordu. Dışarıda soğuk bir şubat gecesi vardı. Rüzgâr küçük pencerenin örtülmüş kapaklarına çarpıyordu. Ortadaki kalın ayaklı ma- sa, çalınan mandolinin keskin sesini dinler gibi uyukluyordu. Yirmi sene evvel... Mektebisultanîden yeni çıkmıştım. Yakışıklı, malûmatlı, güzel, alafranga bir genç- tim. Yalnız bir kusurum vardı: Fakirlik... Babam daima boğazına kadar borç içinde yaşar, müsrif ve batakçı bir memurdu. Evimiz bile yoktu. Kirada geziyorduk. İyi tahsil gören her fakir genç gibi ben de "Saadet zenginlikten başka bir şey değildir." hakikatine kanaat getirdim, iman ettim. Mektepten çık- tiktan sonra yegâne düşüncem zengin olmanın çaresini aramak oldu.