UIL VE ANLATIM KAVRAMLARI GUN -ik demektir. Bir met- -nin içeriğini bulmak ini, an e Çehov, yazar olan yakın arkadaşı Maksim Gor
UIL VE ANLATIM KAVRAMLARI GUN -ik demektir. Bir met- -nin içeriğini bulmak ini, an e Çehov, yazar olan yakın arkadaşı Maksim Gorki'ye yazdığı mektubun- da su uyanlara yer vermiştir: "Yazılannızda sifatlan ve zarfian kaldırın. Bunlan o kadar çok kullanıyorsunuz ki okuyucunun dikkati dağılıyor. yoruluyor okuyucu! "Adam çimene oturdu." diye yazdığım zaman be nim demek istediğim anlaşılıyor çünkü dikkati dağıtmıyor. Buna karşı- lik "Omuzlan geniş, göğsü basık, orta boylu, kızıl sakallı adam, yoldan gelip geçenlerin ayaklar altında çiğnenmiş çimene sessizce ve korka- rak oturdu." diye yazarsam hem güç anlaşılır hem de okuru yorarim. Edebiyat bir saniyede zihne kazılmalıdır. Bu söylediklerime benzer şe- kilde özellikle kahramanların konuşmalarının arasına sıkıştırdığınız do- ğa tasvirlerinde "nezaket, mırıltı, yumuşak” gibi kelimelerin sık sık kulla- nılması bir özenti havası veriyor, eserin akışında soğuk bir monotonluk, bunaltıcı bir hâl oluşturuyor." - Aşağıdakilerin hangisinde Anton Çehov'un eleştirdiği anlatım özelliklerine sahip bir metin vardır? 1996 yazı. Ağustos ayı başları. İstanbul'daki bağlama limanından palamarları söküp Güney Ege'deki çalışma alanına doğru yola çıktık. Saatte en çok on mil yapabilen gemimizle bu yolculuk keyif vermiyor artık. Akşam yemeği sonrası su- bayların oturduğu salondayız. Yapacak bir şey yok. Vardiya saatlerine göre ayarlandığı için yaz kış yemek saatleri de- ğişmiyor gemide. 17.30 olunca akşam yemeği yeniyor. Kışın önemli değil de ağustos ayında biraz erken oluyor. B) Parktan çıktığında, orada, hâlâ masalarda öbek öbek oturmuş insanlar vardı. Caddeyi ağır ağır yürüyerek geçti karşıya. Sanat okulunun her zaman açık duran demir kapısından okulun bahçesine girdi. Havuzun çevresindeki kanepelerden birine oturdu. Yukarıda Ay olduğunu havuzun tozlu su yüzeyinde gördü. Havuzun kenarlarında kurumuş çöpler yüzü- yordu, bu salkım söğüdün dalı da suya uzanmak için zorlanıyordu. Ayağını kıpırdatinca bir kurbağa sıçradı. @) Kurşuni renkli savaş gemilerinin sayıları gün geçtikçe arttı. İstanbulluların başları üzerinden, geceyi gündüze çeviren işi- ğin ülkesinden gelen tayyareler geçti, ateş saçan top mermileri döküldü yerlere. Son padişah beyaz bir dantele benze yen sarayının balkonuna çıktı. Kederi dayanamayacağı kadar çoğalınca, bir çile yumağına dönüşünce ve o da yok ol- mayı dileyince İstanbul Boğazı'nın sularından bir masal gemisi, sessizce kıyıya, sarayın ışıklarına yaklaştı. Kar yağmıştı. Şimdiki gibi. Ortalık beyazlığa kesmişti. Çit yoktu. Saçaklardan buzlar sarkıyordu. İkindi vaktinde yaktığı- mz ocağın ateşi küllenmişti bile. Odanın tek göz penceresinden dışarısı bembeyaz görünüyordu, bedenleri, dallan ka- rarmış ağaçların üzerinde dört parmak kalınlığındaki karlar buz tutmuştu; dallardan, saçaklardan buzlar sarkıyordu. Pen- cereyi kara bir çarşafla örtmüştük. la