yor kötülerin hilesine tutulanlar, imanlarını da bozuyorlardı. Gel 22 man, git zaman, bir gün gelecekti ki, artık kimse kimseye
![yor
kötülerin hilesine tutulanlar, imanlarını da bozuyorlardı. Gel 22
man, git zaman, bir gün gelecekti ki, artık kimse kimseye inas
maz olacaktı.
Benim tanıdığım bir çoban var. Çok doğrudur! dedi
.
- Çoban mi?
rak
bi
de
Evet...
Mehmet Efendi, yarasının üz](https://media.kunduz.com/media/question/seo/raw/20220423103953471507-4524145_vL4fpU21Z.jpg?h=512)
yor kötülerin hilesine tutulanlar, imanlarını da bozuyorlardı. Gel 22 man, git zaman, bir gün gelecekti ki, artık kimse kimseye inas maz olacaktı. Benim tanıdığım bir çoban var. Çok doğrudur! dedi . - Çoban mi? rak bi de Evet... Mehmet Efendi, yarasının üzerine yeni bir yara açılmış gibi suratını acı acı ekşitti: - Hele o çobanlar! diye derin derin bir ah, çekti. Bin beş yüz koyunumdan sonunda elli tane bıraktılar. - Pekalâ, bu elli koyunu benim söylediğim doğru adama ver Yüz yapsın! Mehmet Efendi güldü: - Şaka etme. Sahi söylüyorum. Müftü, tanıdığı çobanı anlatmaya başladı. Bu, dünyada yalan nedir bilmez bir adamdı. Gayet saft, dervişti . Ömrünü dağlarda, meralarda geçirirdi. Beş vaktine beş daha katardı. Müftü övdükçe Mehmet Efendi yumuşadı: Bari şu benim koyunları ona versek.... dedi. Ertesi gün yay- laya haber gönderdiler. Çobanı kasabaya çağırdılar. Mehmet Efendi, Mütfünün karşısında onunla anlaştı. Elli ko- yunu bu çoban gezdirecek, elli koyunun verdiği kârdan beşte biri kendine ait olacaktı. Koyunlar köyden getirildi.